BEŞİKTAŞ YAHYA EFENDI KÜLLİYESİ
Beşiktaşlı Yahya Efendi
Külliyesi; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Beşiktaş Çırağan Caddesi ile
Yahya Efendi Çıkmazının kesiştiği yapı adasında 1538 inşa edilmiştir.
Molla Şeyh zade ismiyle 1495 yılında
Trabzon’da doğmuştur. İstanbul’da 1571 yılında vefat etmiştir. Osmanlı
döneminin mutasavvıf, alim ve şairidir. Sultan I. Süleyman devrinde İstanbul’da
müderrislik yapmış olan Yahya Efendi, devrinin tanınmış alimlerindendir.
Osmanlı Padişahı ile yakın ilişkisi oldu. Emekli olduktan sonra Beşiktaş
Çırağan’daki bu araziye pek çok bina inşa ettirip vakıf kurdu. Bölgeyi
ağaçlandırarak bir külliye inşa etti. Vefatından sonra külliye içine bir türbe
inşa edildi. İstanbul evliyasından olan Yahya Efendi, İstanbullu denizcilerin
inanışına göre Boğaz’ın dört manevi bekçisinden birisidir (diğerleri Aziz
Mahmud Hüdayi, Yuşa Peygamber, Telli Baba)
Trabzon’da dünyaya geldi. Uzun
süre Trabzon’da kadılık yapan Amasyalı Ömer Efendi ile Trabzonlu Afife Hatun’un
oğludur. Dünyaya geldiği günlerde, Trabzon’da vali olarak bulunan Şehzade
Selim’in de ilk oğlu dünyaya gelmişti. Şehzade Selim’in eşi Ayşe Hafsa
Sultan’ın sütü kesildiği için bebeği Süleyman’ı Yahya Efendi’nin annesi Afife
Hatun emzirdi. Bundan dolayı Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman'ın süt
kardeşidir.
Okul çağına geldiğinde babası
Kadı Ömer Efendi ile birlikte çeşitli hocalardan Trabzon’da yedi yıl ders gören
Yahya Efendi, daha sonra öğrenimine devam etmek için İstanbul’a geldi. İki yıl
süreyle Osmanlı Devleti’nin Şeyhülislamı Zenbilli Ali Efendi’nin sohbetlerine
katıldı. 1526’da Zenbilli Ali Efendi’nin ölümünden sonra Canbaziye
Medresesi’nde müderris oldu. Bu göreve gelmesinden sonra halk arasında “Molla
Şeyhzade" olarak anılmaya başladı.
İslami ilimler, tıp, geometri
gibi konularda söz sahibi olan Yahya Efendi, İstanbul’daki çeşitli medreselerde
görev yaptıktan sonra, 1553 senesinde, İstanbul’un ilk yüksek öğretim kurumu
olan Sahn-ı Seman medreselerinden birinde müderrislik yaptı. Kanuni’nin oğlu
Şehzade Mustafa’yı boğdurması ve Mustafa’nın annesi Mahidevran Sultan’ı
saraydan uzaklaştırması üzerine padişaha mektup yazıp "yaptığı hareketin
yanlış olduğunu bildirerek Mahidevran Sultan’a merhamet etmesini" istedi;
bu hareketiyle Kanuni’yi kızdıran Yahya Efendi, medresedeki görevinden
azledildi ve emekli edildi.
Emekli edilmesinden sonra
inzivaya çekilen Yahya Efendi, Beşiktaş’ta deniz kenarında bir bahçe satın
alarak kendisine bir ev ve mescit yaptırdı. Zamanla evin etrafında; medreseler,
hamam ve orada kalanların barınacakları odalar ve yol üzerinde bir çeşme
yaptırarak “Hızırlık” adını verdiği bir külliye meydana getirdi. Kendi
yaptırdığı medreselerde tıp ve İslam bilimleri öğretti. Yaptırdığı yapıların
hizmete devam etmesi için vakıflar kurdu ve önemli gelir kaynakları sağladı.
Askeri ve mülki erkân, tüccarlar ve özellikle gemiciler, Yahya Efendi’nin
yaşadığı tekkesini ziyaret ederler, hediye ve adak gönderirlerdi.
Ziyaretçilerine bol ikramda bulunan Yahya Efendi, gelen adak ve hediyeleri
çeşitli yerlerde mescit, medrese, hamam gibi binalar inşa etmek ve bahçe bakımı
işleri için kullanırdı. İnşaat işlerini bizzat kendisi yapardı.
Şiir ile de ilgilenen Yahya
Efendi “Müderris” mahlasıyla tasavvufi şiirler yazmıştır ve bir divanı vardır.
Şerif Hatun ile evli bulunan Yahya Efendi'nin İbrahim ve Ali isminde iki oğlu
vardır.
1569 senesi Zilhicce ayında
Kurban Bayramı gecesinde Beşiktaş'taki dergahında kurban bayramı gecesi
hayatını yitirdi. Cenaze namazını, bayram namazını müteakip Süleymaniye
Camii'nde devrin şeyhülislamı olan Ebussuud Efendi kıldırmıştır. Daha sonra
cenaze Beşiktaş'taki dergahında hazırlamış olduğu mezara defnedildi. Kabri
üzerindeki türbe 1571 yılında Sultan II. Selim tarafından Mimar Sinan’a
yaptırılmıştır.
Ölümünden sonra da şöhreti devam
eden Yahya Efendi’nin adı denizcilikle ilgili bir çok hikayede geçer ve
İstanbullu denizciler onun İstanbul Boğazı'nın dört manevi bekçisinden birisi
olduğuna inanırlar. Diğerleri Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdayi, Beykoz’da Yuşa
Peygamber, Sarıyer’de Telli Baba’dır. Türbe ve tekkesinin civarı ölümden sonra
onunla komşu olmak isteyenlere ait binlerce mezarla doludur.
Tekkenin konumu ve planı
şöyledir: Denize doğru dik bir meyille alçalan tekke arazisi istinat
duvarlarıyla setlere ayrılmış, tekkenin bölümleri bu setlerden birinin üzerine
yerleştirilmiştir. Yahya Efendi Çıkmazına saptıktan sonra sağda, 1538'de inşa
edilmiş ve 1903'de yenilenmiş olan Çeşme yer alır Çeşmenin teknesi batı üsluplu
bir kurna formundadır. Alt kesimi istiridye kabuğu görünümündedir. Musluk
kabartma bir rozet içine yerleştirilmiştir. İki kısımdan oluşan kitabenin üst
satırında ebcet hesabıyla tarih düşürülen manzume, alt satırda ise ikinci
baninin adını ve ihya tarihini veren mensur celi talik kitabe yer alır.
Bu çeşmenin üzerinden güney
yönüne kıvrılınca kütüphane binası ve doğusunda yer alan tekkenin cümle kapısı
ile karşılaşılır. Kapının kanatları ahşaptan olup sade bir görünümü vardır.
Kapının üzerinde 1873'deki onarımı belgeleyen, celi talik yazılmış manzum
kitabe yer almaktadır. Metin Şeyh Hasan Hayri Efendi'ye aittir. Kapıdan içeri
girince üstü Çatı ile örtülü bir geçit uzanır. Bu geçit sağda hazireyi kuşatan
istinat duvarları ile solda birer kapı, pencere ve geçide açılan bevvab
hücreleri ile sınırlıdır. İki yandan hazire ile kuşatılmış olan yolun sonunda
tekkenin ana binası yükselir. Yahya Efendi türbesini, cami-tevhidhaneyi,
selamlığı, haremi ve Güzelce Ali Paşa Türbesini barındıran esas bina, zaman
içinde birbirine eklenmiş, farklı malzeme, inşaat ve üslup özellikleri gösteren
Çeşitli mekânlardan oluşmakta, organik ve girift bir plan göstermektedir.
Cami-tevhidhane batı ve güney
yönlerinde tekkenin son şeklini aldığı 1873'ten daha önceye ait mezarları da
barındıran kabristan ile kuşatılmıştır. Doğu yönünde, tekkenin ilk şeklini
koruduğu 17. yüzyılda Güzelce Ali Paşa Türbesi inşa edilmiştir. Yapının
kuzeybatı köşesinde, camekânlarla kuşatılmış esas giriş yer almaktadır. Girişin
sağında kadınlar mahfiline giden, kafesli pencereleri olan iki küçük kapı
bulunur.
Tekke girişinin sağ tarafında yer
alan Hamidiye Çeşmesi'nin üst kısmı şua motifi ve batı tarzı sivri bir kemerle
donatılmıştır. Tepesinde ise palmet bulunan bir alınlık bulunur. Alınlığın
ortasında Sultan II. Abdülhamit'in tuğrası, altında 1906 tarihi, bunun
yanlarında celî talik ile yazılmış "Hamidiye Çeşmesi" ibaresi yer
alır.
Tekkenin girişinden itibaren
uzunca bir koridor uzanır. Koridorun bittiği duvar abdest alma yeri olarak
tasarlanmıştır. Muslukların üstünde enine dikdörtgen bir mermer levha üzerinde
beyzi bir Çelenk ortasında Sultan II. Mahmut'un 1812 tarihli tuğrası yer alır.
Burada sağda yer alan kapı ile diğer koridor başlar. Bu koridorun duvarında
hazireye bakan küçük pencereler sıralanır. Koridorun sağında ise bir kapı ile
girilen Yahya Efendi'nin türbesi yer alır. Türbe kapısının dıştan iki yanında
yüksekçe yapılmış sedirler üzerinde mezar sandukaları sıralanır. Koridordan
devam edince sağda cami-tevhithaneye açılan kapı ve hünkâr mahfiline geçilen
merdiven, karşı duvarda ise bir grup ahşap mekân ve Güzelce Ali Paşa
Türbesi'nin girişi ile karşılaşılır. Koridor buradan sola kıvrılır ve
selamlık-harem kitlesine açılan kapı ile son bulur. Bu koridorun sol duvarında
Cezayirli Hasan Paşa Çeşmesi yer alır.
Sülüs ile yazılmış olan kitabesi Müderris Rüştü Ali Efendi'ye aittir.
Türbe ile cami arasında açılabilen kafesler yer almaktadır. Cami kısmının
pencereleri dikdörtgen açıklıklı olup pervazlarla çevrilidir. Kıble duvarının
ortasında içeriden yarım daire, dışarıdan sekizgen planlı mihrap, bunun sağında
ve solunda ikişer pencere vardır. Caminin içi dikdörtgen bir formda olup mihrap
duvarına paralel iki tarafta mahfiller vardır. Caminin üzeri ahşap Çatı altında
gizlenmiş bağdadî sıvalı basık bir kubbe ile kapatılmıştır.
Ahşap bölümler ile sarılmış olan
Yahya Efendi Türbesi de kare planlıdır. Güzelce Ali Paşa türbesi 17. yüzyılının
klasik üslubunu yansıtır. Hamidiye Çeşmesi Yapı kare planlı olup pandantifli
bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe dışarıdan kurşun kaplıdır.