24 Mayıs 2014 Cumartesi























CAMİLER - EMİNÖNÜ RÜSTEM PAŞA CAMİİ
Bu yapı ile ilgili bilgier www.tas-istanbul.com sayfamızdan alınmıştır. Rüstem Paşa Cami ; İstanbul Eminönü Tahtakale semtinde Hasırcılar Çarşısı içinde 1561 yılında Kanuni Sultan Süleyman devri Sadrazamlarından Rüstempaşa tarafından Mimar Sinan’ inşa ettirilmiştir.
Damat Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamlarındandır.  Mihrimah Sultan'ın kocası Rüstem Paşa, 1500 yılında  Hırvatistanın Skradin kasabasında doğmuştur. Osmanlı topraklarına getirildikten sonra devşirilmiştir, 1539'da Diyarbakır Valisi olmuş ve III. Vezir iken 26 Kasım 1539'da Şehzade Cihangir ve Şehzade Beyazıt'in sünnet düğününde Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan ile evlenmiştir. Bu nedenle 'Damat' sıfatıyla anılır.
1544'de Hadim Süleyman Paşa'nın azledilmesi üzerine yerine getirilmesi beklenen II. Vezir Divane Hüsrev Paşa'yı Hürrem Sultan'ın emriyle birbirine düşürdü ve ardından Sultan Süleyman hem Hüsrev Paşa'yı hem de Hadım Süleyman Paşa'yı azledip sadrazamlığa Rüstem Paşa'yı getirdi.
Hürrem Sultan ve eşi Mihrimah Sultan ile bir olup Şehzade Mustafa'nın idamına ortam hazırladı. Kanuni, Şehzade Mustafa'yı öldürttükten sonra yeniçerilerin ayaklanma çıkarabileceği korkusuyla Rüstem Paşa'yı azletti (1553) ve yerine Kara Ahmet Paşa'yı getirdi. Ancak Hürrem Sultan ile Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa'yı sadrazamlığa tekrar getirebilmek için çalıştılar. 29 Eylül 1555 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman basit bir bahaneyle Kara Ahmet Paşa'yı Divan-ı Hümayun'un ortasında idam ettirdikten sonra Rüstem Paşa tekrar sadrazam oldu. 10 Temmuz 1561 Istanbul'da ölümüne dek sadrazamlık görevini sürdürdü.
Caminin yerinde önce Halil Efendi Mescidi vardı. Bu mescidin yeri çukurda kaldığı için Mimar Sinan, mescidin altına dükkânlar yaparak cami avlusu ve harim alanını üst kota oturttu. Rüstem Paşa Camii, mescidin yerinde kuruldu. Camiye iki yandan merdivenle çıkılır. Camii mimari planı dikdörtgen bir formdur. Merkezi kubbe kemerlerle dört fil ayağına ve sütunlara oturur. Merkez kubbenin iki yanında iki ana kemerlerle ayrılır. Bu mekanlar üçe bölünmüş olarak tonozla örtülmüştür. Son cemaat yeri altı sütunlu ve beş kubbeli bir revaktır. Önüne sonradan kemerler, sütunlar ve ahşap çatılı, saçaklı bir kısım eklendi. Rüstem Paşa Camii'nin kubbe eteklerine kadar her tarafı çinilerle kaplıdır. Özellikle lale motifli çiniler, Osmanlı çini sanatının en başarılı örneklerinden sayılır. Caminin şadırvanı sol taraftadır.



















CAMİLER - SARAÇHANE ŞEHZADE MEHMET CAMİİ
Bu yapı ile ilgili bilgeler www.tas-istanbul.com sayfamızdan alınmıştır.
Şehzade Mehmet Camii; İstanbul Saraçhane Şehzade caddesine cepheli olarak, bugünkü İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı binası karşısında 1543 -1548 yıllarında Kanuni Sultan Süleyman tarafından 22 yaşında Suçiçeğinden vefatı üzerine Mimar Sinan’a yaptırılan külliyenin bir yapısıdır. Şehzade Mehmet 1543 yılında Saruhan valisi iken 22 yaşında su çiçeğinden ölmesi Kanuni Sultan Süleyman’ı çok derin bir üzüntüye sevk etmiştir. O da Mimar Sinan’dan cami, imaret, tabhane, medrese, ve sıbyan mektebinden meydana gelen bir külliye yapmasını istemiştir. Külliyenin yapıldığı Eski Odalar semti uygun bulunarak inşa edilmiştir. Şehzade Camii Osmanlı Klasik Mimarisinin ilk anıt eseridir. Caminin mimari planı kare bir formdur. Bu kare alanın tam ortasında 18.42 metre çapında bir merkezi kubbe bulunur. Bu kubbe Dört yarım kubbeye dayanan dört ana kemer ile taşınmaktadır. Bu kemerler dört fil ayağı tarafından taşınmaktadır. Birçok camide denenecek olan dört yarım kubbeli camii tipi ilk defa Şehzade camiinde uygulanmıştır. Bu sistem kıble yönünde ve doksan derecelik açıyla konumlandırılmış dört yarım kubbeden oluşur. Bu sistemde pandantifler ufak tali kubbeler ve stalaktiklerle merkez kubbe tepesinden temele yükler kademe kademe indirilmiştir. Caminin üç ana kapısı vardır. Bunlardan kıble karşıtı olan Ana kapı ile iç avluya çıkılır.

Şadırvanın bulunduğu iç avluda üç kapıyla dış avluya çıkılır. İç avlunun etrafı on iki sütun ile 16 kubbeden meydana gelen revaklar bulunur. İç avluda bulunan malakari kalem işleri gerçekten önemlidir. Caminin ana gövdesinin kuzey ve güneyinde ikişer şerefeli iki minare bulunur. Bu minareler üzerindeki tezyinat başka camilerde görülmez. Bu tezyinat Şehzade Mehmet’in gençliğini ve dinamizmini göstermek için yapılmıştır. Caminin dış avlusu beş kapılıdır. Bu dış avluda medrese, tabhane ve türbeler sıralanmıştır. İmaret ve sıbyan mektebi arka sokak üzerindedir. Caminin haziresinde bulunan Şehzade Mehmet türbesi Rüstempaşa türbesi, İbrahim paşa türbesi, Hatice hatun türbesi ile ilgili bilgiler türbeler kısmındadır.


















CAMİLER - TOPHANE  KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ
Bu camii ile ilgili detaylar www.tas-istanbul.com sayfamız alınmıştır
Kılıç Ali Paşa Camii, İstanbul Tophane meydanında, Meclis-i Mebusan caddesi üzerinde 1580 yıllında Kılıç Ali paşa tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilmiş külliyenin ana yapısıdır
Özellikle İnebahtı Savaşı sırasında manevra kabiliyetindeki büyük hünerlerinden Kılıç Ali Paşa’ya Sultan II. Selim kendisine Kılıç adını ve Kapudan-ı Derya’lık makamını verir.
İstanbul’un güzide semtlerinden Tophane’yi 16. yüzyılda denizin doldurulması ile elde edilen zemin üzerine oturtularak yalı camisi özelliğinde inşa edilen ve 430 yıllık mazisiyle dünya kültür mirasının en nadide eserlerinden biri olan Kılıç Ali Paşa Camii ve Külliyesi süsler. Paşanın namını ebedileştirecek bir eser olan külliyenin ortaya çıkışının ilginç bir öyküsü var. Cami inşa ettirmek üzere devrin sultanından arazi ve izin talebinde bulunan paşaya sultan cevaben “O, deryaların serdaru dur, varsın muktedirse camiini de derya üzre yapsun! Yoksa O’na karadan bir karış yer vermem!” der. Bunun üzerine Kılıç Ali Paşa “Hünkârımız doğru derler, bizim evimiz de, mekânımız da deryalardur; o halde mabedimizin de derya üzre inşası uygun olur!” der ve günümüze kadar gelen külliye Mimar Sinan’ın idaresinde deniz üzerinde ortaya çıkar.
Yıllar boyu incelediği Ayasofya’yı andıracağını söylediği, içine Türk mimarisinden unsurlar da katarak vücuda getirmeyi plânladığı Kılıç Ali Paşa Camii için büyük usta mimar Sinan şöyle der: “Deryalar kudursa ve azgın dalgalar kubbenin tepesinden aşsa, yine bu mabed kıyamete dek Allah’ın izniyle ayakta kalacak!” Yıllardır vapur ve bina bacalarından çıkan kara dumanlarla taşının rengi siyaha çalsa da, Kılıç Ali Paşa Camii pembe renkli Ayasofya’nın adeta küçük bir örneğidir. Kılıç Ali Paşa Camii ve Külliyesi, geniş bir avlu ile çevrili. Avluya simetrik duvarlarındaki dört ayrı kapı ile girilebiliyor. Avlu ortasında zarif bir kubbe ile örtülü şadırvanı ise son derece göz alıcı.
Şadırvanlı avludan demir parmaklıklı iç avluya geçildiğinde biri beş kubbeli ve altı sütunlu, diğeri ise ahşap, ağaç oyma ve işlemeciliğinin en zarif örnekleri ile süslenmiş bir saçakla örtülü iki tane son cemaat mahalline ulaşılır.
Genel olarak ele alındığında Sinan’ın diğer eserlerine nispetle daha fazla süs unsuru barındıran caminin gerek son cemaat mahallinde, gerekse iç kısmında 16. yüzyıl özelliklerini yansıtan çiçek motifleriyle süslü renkli çiniler dikkat çeker. Kılıç  Ali  Paşa Camii hat sanatı bakımından da son derece zengin. Cami girişinin görkemli bezemesini tamamlayan muhteşem ahşap kapı kanatları, kündekâri üzerine fildişi, abanoz ve elma ağacından incecik kakmalarla, kabartmalı nakışlarla ve metal gülçelerle işlemeli. İç kısımda ilk göze çarpan manzaralardan biri de lacivert üzerine beyazla çevrilmiş ve bütün duvarların üst kısımlarını çepeçevre kuşatan nefis çiniler üzerine nakşedilmiş kuşak yazıları. Büyük kubbenin 24 penceresi ile birlikte caminin toplam 147 penceresi vardır. Geniş kavisli pencerelerdeki camlar üzerine işlenmiş rengârenk motifler ve desenler güneşin isabet ettiği kesimlerde zemine aksederken oluşan renk ahengi ayrı bir görsel zenginlik sağlamakta.
Camideki Osmanlı mimari zevkinin en bariz yansımalarından biri kuşkusuz Bursa stilindeki mihrap,dışa çıkıntılı, yarım kubbe ile örtülü, kaide kesimi ile iç yüzü mermer, etrafı ise bütün yüzeyi tamamen çiçekli nefis İznik çinileriyle kaplıdır. Kıble duvarının ana mekâna bakan bölümünde üstleri çinilerle süslü olan tüm kemerli pencerelerde zarif vitraylar kullanılır. Bu yüzden de pencerelerden süzülen ışığın ahenkli dağılımının meydana getirdiği sade görkem, burayı caminin odağı haline getirir. Mihrabın sağ tarafında tamamen işlemeli mermerden yapılmış ve oldukça yüksek tutulmuş minber üstündeki sivri ve zarif külah caminin iç manzarasındaki ahenge ayrı bir ihtişam katar.
Bu ulu mabet dış görünüşüyle gözleri kamaştırırken, iç görünüşündeki ahenk ve ihtişamıyla da gönülleri coşturur. Külliyenin bir parçası olan hamam da her haliyle Sinan’ın imzasını taşıyan bir şaheserdir. Geniş revakları, şadırvanları, halvet ve girintili çıkıntılı çeşitli hücre ve duşları dikkat çeker. Geniş göbek taşları, aydınlık kubbede yankılar yapan şırıltılı sayısız kurnaları ile soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri diğer tarihi hamamlardan farklılıklar arz eder. Ayrıca iki ılıklık bölümü ile İstanbul’un en büyük kubbeli üç hamamından biridir. Hamamın restorasyon çalışmaları halen devam etmekte ve 2012 yılında hizmete açılması beklenmekte.  Avlunun kuzeybatı köşesinde yer alan, caddeye bakan üç revakı bulunan ve inşasında banisinin muradı “susayanların özellikle mübarek günlerde hararetlerini söndürmeleri için her türlü meşrubatın Allah rızası için ücretsiz olarak dağıtılması” olan sebil yer alır.